Olympos’un Tarihine Özel Uzunca Bir Derleme
Olympos’un Tarihine Özel Uzunca Bir Derleme

Olympos, mitolojinin en derinine inen hikayelere ev sahipliği yapmış bir bölge. Hala Likya dönemine ait şehrin dimdik ayakta durduğu ve attığınız her adımda karşınıza çıkan kalıntılar sizleri büyüleyecek. Mitolojide ismi geçen çok sayıda tanrının yaşadığı bölge olarak adı geçen Olympos sadece tarihi ile değil, henüz bozulmamış doğası ile de geçirdiğiniz zamanın unutulmayacak denen cinste olmasına olanak sağlar.

Tarih kitaplarının henüz sessiz olduğu yıllarda Beydağı’nın gölgesine sığınan bir grup insan Akdeniz’in en kuytu ve en güzel yerlerinden biri olan bölgeyi kendilerine yurt edindi. Dev mermer sütunlarla yükselen şehri,siyah bayraklarıyla korsanlar kuşattı, yapılan kanlı baskınları, devasa tiyatronun sahnesinde yankılanan medeniyet çığlıkları bastırdı. Kitaplar konuşmaya başladığında tarih M.Ö 2 .YY’lı gösteriyordu, insanoğlunun bitmeyen ihtirasları,yeryüzünü öyle öfkelendirdi ki o gün parlayan ateş hala sönmedi.

Burası Doğanın öfkeli canavarı Şimera’nın Dünya’ya bir gözü kapalı olarak bakan gaddar korsanların ve Akdeniz’in berrak koylarında medeniyetlerini yaşatmaya çalışan Gizemli Romalıların Şehri Olimpos.

Akdeniz’in Muhteşemm doğası ve iklimi altında tatilcilerin ve keşif meraklılarının sıkça uğradığı yerlerden Olimpos.

Burası Antalya şehir merkezine  yaklaşık 100 km mesafede bir tatil cenneti,

Gizemli tarihi ve muhteşem kumsallarıyla cazibesini çok uzun zamandır koruyan bölge, özellikle sırt çantasını kapıp gelen kampçıların Akdeniz’deki evi .

Helenistik devirde kurulan Antik Şehir, MÖ. 2yy’a kadar korsanlara karşı önemli mücadeleler vermiş,

MÖ. 78 Yılında  Roma komutanı Servilius ,

burayı korsanlardan temizleyince, Olimpos önemli bir liman kenti olmuş, öyle ki Likya Birliği adı verilen toplulukta 3 oy hakkına sahip 6 şehirden biri burası.

Doğal limanları ve stratejik konumu nedeniyle, Akdeniz’in göz bebeği haline gelen şehir, MS.4 yy’da  Hristiyanlaşarak önemli merkezlerden biri haline gelmiş,

 

7.yy ‘a kadar yükselişine devam eden Olimpos’un bu dönemden sonrası ise şimdilik gizemini koruyor.

Yapılan araştırmalar şehrin 13.yy’da tamamen terkedildiğini gösteriyor,

o dönemden sonra yükselen Türk İmparatorluklarının hiç biri buraya dokunmamış, kaderine terkedilen şehir,sessizce sarmaşıklar tarafından yutulmayı bekliyor.

Şehir,ortasından geçen dereciğin iki yanına kurulmuş,Antik mezarların üzerinde bulunan yüksek tepe Şehrin Akropolü olarak adlandırılıyor,

 

Orta Çağ’a ait bir hisarın içinde ise tek katlı sivil yapıların kalıntıları var.

 

Nehrin güney tarafında görülen kemerli yapıya bakıldığında ise , şehirde bulunan birçok Bazilika dan birinin izlerini görebilirsiniz, etrafı saran bitki örtüsünden kurtulabilirseniz, Olimpos’un Antik Tiyatrosuna ulaşabilir,doğanın kucakladığı taşlara dokunabilirsiniz.

Tiyatronun Tonozlu paradoslara, Orkestraya ve çevereye dağılan mimari parçalara baktığınızda buranın tipik bir Roma Tiyatrosu olduğunu anlayacaksınız, Kentin ışıltılı zamanlarında hertürlü etkinliğe ev sahipliği yapmış olan yapının şimdilerdeki sessizliği sizi yanıltmasın, çünkü geceleri etrafa kulak verirseniz, yıldızların altındaki şölenin seslerini hala duyabilirsiniz.

Şehirde ayakta kalmayı başaran,nadir yapılardan biride Antimakhos Lahdi, Antimakhos ailesine ait olan ve şehrin kuzeyinde yeralan mezarın sandukası kabartmalarla süslenmiş,

Teknesinin ön yüzlerine ve dar cephesine köşe Plastelleri işlenmiş,Plastellerin alt kısmında ise hayat ağacı motifi bulunuyor,bu motif MÖ.3 yy’dan itibaren kullanılmaya başlanmış,

Yaşam ve ölüm arasındaki değişmez döngüyü temsil eden motiflerin arasında ise sembolik olarak yer altına açılan,kapı tasviri var,MÖ.2yy sonlarında yapıldığı düşünülen mezar,şehirde ayakta kalabilen nadir yapılardan biri.

Antik şehir sit alanında olduğu için yapılaşmaya kapalı, bu isabetli karar bölgeye kampçı akını olmasını sağlamış,dağcılar ve gezginler için önem taşıyan bu alanda konaklama için Ağaç evler var.

Ormanın ve tarihin tadını bungalowlarda çıkarabilir, caretta caretta kaplumbağalarının da yavrulama alanı olan bölgede doğanın mucizelerine tanık olabilirsiniz. Olimpos Antik Şehri’ne komşu bir liman kenti olan Phaselis ‘de bu bölgenin önemli tarihi hazinelerinden biri M.Ö. 7. yy’da Rodoslu kolonislerin kurduğu söylenen şehir bölgenin en önemli Limanlarına sahip, şehir için önemli olaylardan biri, mö.333 yılında Büyük İskender’i altın taçla karşılamaları diyebiliriz.

İskender’den sonra birçok kez el değiştiren şehir komşusu Olimpos gibi bir dönem korsanlara teslim olmuş.

Roma Egemenliğine girdikten sonra,yeniden yapılaşmaya başlayan bu liman şehrindeki Arap akımları önemli bir dönüm noktası olmuş ve depremlerden sonrada tamamen terk edilmiş. Günümüze oluşan eserlerin çoğu Roma ve Bizans dönemeine ait,bu eserlerin şehrin ana aksını oluşturan ve kuzey güney limanlarını birleştiren ana caddenin iki yanında sıralanıyor, cadde Agora ile Tiyatro arasında genişleyerek küçük bir meydan oluşturuyor,

Küçük boyutlu Helenistik dönem Tiyatrosu’nun sahne binası Roma döneminde eklenmiş, Genç Bizans Döneminde ise sahne duvarı, şehri koruyan surların bir parçası olmuş.

Tapınak ve Anıtsal mezarın kalıntılarını da saklayan şehirde günümüze ulaşan en anıtsal yapı özelliği taşıyan Tarihi Su Kemeri. Bu kemer şehrin su ihtiyacını karşılamak için yapılmış,Kuzeydeki tepeden çıkan kaynak suyunu şehre ulaştırıyormuş. Günümüze kadar gelmeyi başaran diğer kalıntılar ise Şehirde bulunan hamamlar. Biri büyük biri küçük olmak üzere iki adet hamam kalıntısı o dönmelerde sıcak su ihtiyacının karşılanması hakkında önemli bilgiler veriyor.

Bulunan diğer kalıntıları inceleyen tarihçiler,Şehrin baş Tanrıçası’nın Savaş ve Bilgelik Tanrıçası olan Athena olduğunu söylüyor.

Bugün birçok bilgiye hala ulaşılamadı,doğanın himayesindeki eserleri,Ormanları ile koruduğu Akropol tepesinde saklıyor. Ticaret ve Muhabbetin yapıldığı bu sokaklarda bugün sessizlik hakim, birbiriyle şakalaşan iki Romalı’dan geriye zamanın gerçekleri ve doğanın gizemli tarihi kalmış ve Şehri oluşturan meydanın güneydoğu köşesinde Antik tiyatro ve Akropolis bulunuyor.

Antik bölgeyi gece ışığıyla aydınlatan ve yakın dönemin en değerli hatıralarından olan Gelidonya Deniz Feneri, geçmişten aldığı aydınlığı geleceğe yansıtıyor gibi…

Gelidonya adalarının saklı güzelliğini koruyan fener 1936 yılında hizmete açılmış,sivri kayalıklar üzerinde 227 mt Rakıma sahip olan yapı ,Türkiye’nin en Yüksek feneri olma özelliği taşıyor,

İlk yıllarda gaz yağı ile çalışan fener günümüze ayak uydurup Güneş enerjisi ile ışık veriyor.

Bulunduğu engebeli arazi ulaşımı biraz zorlaştırsa da , yanına ulaştığınızdaki o büyülü manzara tüm yorgunluğunuzu alacak,

Akdeniz aşığı fener Olimpos ziyaretinizin ardından sizi bekliyor,

Efsaneler anlatıldıkça büyürmüş, küçük bir kıvılcımın başlattığı ateş, zamanın nefesi ile güçlenir ve bir canavara dönüşür,  o canavarlardan birini Yerin Yedi Kat altında saklayan Olimpos’un sönmeyen ateşi Yanar Taş…

Aslında taşların arasından sızan doğal gazların yanması ile oluşuyor,ama insanlar buradan çıkan alevlerin canavar chimera’nın sıcak nefesi olduğuna inanıyor,Derler ki,Efira Kralı’nın oğlu bir av partisinde  kardeşini öldürür,ve topraklarından sürülen genç Agros Krallığı’na sığınır, genci öldürmek yada korumak istemeyen Kral,onu Likya Kralı’na gönderir,

Likya Kralı bu genci onurunu kazanması için Olimpos dağında yaşan aslan başlı, keçi gövdeli, yılan kuyruklu ve ağzından alevler saçan canavar Şimera ile savaşmaya gönderir,Kanatlı atı Pegasus’a binen genç yükselir ve tüm gücüyle canavara saldırır,mızrağıyla ona oyle hızlı vurur ki, canavar yerin yedi kat altında açar gözlerini.Efsaneye göre bu alevler hala yerin yedi kat altında yaşayan Şimera’ya ait.

Bu zaferden sonra kutlamalar ve yarışlar düzenlenir,Atletler Şimera kutsal ateşi ile tutuşturdukları meşaleleri ile Olimpos’a koşarlar, böylece Olimpiyat oyunlarının Anadolu’daki İlk örneği gerçekleşmiş olur.

Günümüzde yakılan Olimpiyat Meşalesi, Canavar Şimela’nın sönmeyen ateşinin sembolik bir ifadesidir.

Olimpos ciddi bir doğal mekan ruhuna sahip,buradaki tarihi eserler,mitolojik hikayelerin zenginliği,Beydağlarının ,milli parkının biyolojik çeşitliliği buranın doğal mekan ruhunu yansıtıyor aslında,

Olimpos’da ve civarındaki Antik Kentlerin varlığı biyolojik zenginliği, buradaki doğal mekan ruhunu gösteriyor,aslında buradaki medeniyetler,tarihte burayı tercih ederken bu mekan ruhuna ,çekim enerjisine geldikleri düşünülüyor.Bakılınca biyolojik çeşitlilik de bu bölgeyi tercih etmiş, mesela Avrupa’da Dünya’da sadece bu bölge de yaşayan 250 ‘ye yakın Endemik  bitki türü mevcutken bu sayı İsviçre’de 1 dir.

Bu gizemli dağlarda hala insanları çeken birşeylerin olduğu düşünülüyor.

 

Buradaki birçok bitkinin ve çeşitliliğin mitolojik anlamda yeri ve hikayeleri var,

örneğin Keçiboynuzu birkisinin mitelojide hikayesi vardır; Zeus’un karakterinin olgunlaşmasındaki ana sebep Keçiboynuzu meyvesi olarak bilinir, ayrıca keçiboynuzu meyvesinin çekirdeğinin her birinin aynı ağırlıkta olması antik zamanlarda  değerli taş ölçümünde kullanılan karat ifadesinin yerleşmesine sebep olmuştur,

Defne nin de mitolojik bir hikayesi vardır,Apollon’un defneye olan aşkını anlatır,

Mersin ağacın mitolojik hikayesi ise, Apollon’un Mersin ağacının gövdesinden doğduğu varsayılır,

ve bunun gibi maki de bulunan birço ağacın da mitolojik hikayesi vardır,bunlar da buranın mekan ruhunu güçlendiren öğelerden oluşuyor,

Türkiyedeki antik kentleri,antik yerleşimlere baktığımızda aslında insanlar çağlar boyunca  nehir ve göl kıyısı gibi sulak alanların yakınlarını tercih etmişlerdir.

Aslında sulak alanı tercih etmelerindeki nedenler korunaklı liman  ve koylar ,ve yaşamak için su kaynağı.

Bey Dağları etrafındaki Olimpos,Phaselis gibi antik kentlere baktığımız zaman da her birinin yakınında sulak bir alan olduğunu görebiliriz,

Tüm bu Efsanelere Antik Şehirlere tüm sessizliği ve gücüyle uzaklarlardan bakan bir dağ var,Başından geçen bulutları ve yaşanmışlıkları vakur gövdesinin altında saklayan Tahtalı Dağı.

Heybeti ve sesizliği ile hikayenin asıl kahramanı olduğunu kanıtlıyor,oyüzden bu dağa selamlamadan gezinizi sonlandırmayın.

Geçmişin dağınık taşları, Şimeranın sönmeyen ateşi ve Olimpos’un efsaneleri ile yaşayan tarih,sizi mistik bir yolculuğa çağırıyor,

Gizemli işaretleriyle kaşiflerin ilgisini çeken Olimpos şehri ve arkadaşları geçmişinden kopan insanoğluna önemli hatırlatmalar yapan birer ulak gibi Akdeniz’in kıyısında sessizce saklanıyor,

Rodoslu bir tüccarın hikayesini dinlemek için uğrayacağınız Faselis’de

Büyük İskender’in altın tacını,medeniyetin sırlarını sormak için geleceğiniz Olimpos’ta Korsanların izlerine rastlayacak, korsanların saldırıları ile kararan geçmişi  var gücüyle aydınlatan  Gelidonya  Feneri’ni göreceksiniz.

Yeryüzünün sıcak nefesini duymak isterseniz,Yanartaşlar içinizi ısıtacak, yanına geldiğinizde sizi o kadar etkileyecek ki  buranın doğal sızıntısı olduğuna inanamayacaksınız…